Karayip Korsanları:Dünyanın Sonu

Kültür Yaşam

Dikkat bu yazı filmin içeriği hakkında bilgiler barındırır. Eğer filmi izlemediyseniz okumaktan vazgeçebilirsiniz!

Evet, yaklaşık bir hafta önce gösterime giren filme ancak dün gidebilme fırsatı buldum. Haliyle hem bir Karayip Korsanları hem de Johnny Depp hayranı olduğumdan bu film hakkında yorum yapmadan dayanamazdım. Buyurun hem yorum hem birkaç fazladan bilgi.

Öncelikle söylemeliyim ki, bu serideki favori filmim ikinci yapım olan “Karayip Korsanları: Ölü Adamın Sandığı” oldu. Ancak bu filmde de bir hayli eğlendiğimi ifade edeyim. Film genel itirbariyle (bence) diyaloglar ve karakterler üstüne kurulu. Ancak filmin son bölümü sağlam bir aksiyon şöleni içermekte. Eğer tamamen aksiyon bekleyen izleyicler varsa bir miktar hayal kırıklığına uğrayabilirler. Daha çok karakterler ve belki de filmin ana mesajı olan “taraf seçme” arasında gidip gelen bir hikaye izledik filmde. Açıkcası Jack Sparrow’u kurtarmak filmin büyük bir bölümünü alacak diye düşünmeme rağmen, bu iş o kadar kolay oldu ki, yönetmenin ve senaristlerin tek karakter ağırlıklı film çekmeyeceğiz sözünü tuttuklarını görmüş olduk.

Bu arada yönetmen demişken şunu hemen belirteyim hem yönetmen yani Gore Verbinski, hem de senaristler yani Ted Elliott ve Terry Rossio diğer iki filmde olduğu gibi kaptan köşkünde oturuyorlar ve işlerini sağlam yapıyorlar. Devam filmleri bir yerden sonra sıkıcı olabilir ancak bu kadro bunun farkında ve işlerini titiz yapmaya özen gösteriyorlar. Çok fazla sürpriz olmasa da film ufak tefek sürprizler içermekte. Örneğin, bir türlü evlenmeyi başaramayan aşıklarımız Elizabeth Swann ve Will Turner bu sefer evlenmeyi başarıyorlar, hem de çok ateşli bir çatışmanın ortasında, gemide Barbossa tarafından! Tabi onlar da anladılar bu işin tek düze bir şekilde olamayacağını, sonunda böyle bir şeye karar verdiler. Bense evlenebileceklerini pek düşünmüyordum, hala Sparrow ile Swan arasında bir şeyler olur demekten kendimi alıkoyamıyordum. Bir diğer sürpriz ise Uçan Hollandalı’nın kaptanının kim olacağı, daha doğrusu Davy Jones’un kalbini kimin keseceğiydi! Bir miktar öngörüyle bunu kimin yapacağı belli olsa da insan arada bir taraf değiştiriyordu film esnasında. Benim için bir başka sürpriz ise “Curse of the Golden Flower”, “Crouching Tiger, Hidden Dragon” ,” Bulletproof Monk” gibi filmlerden tanıdığımız Yun-Fat Chow’un filmde beklediğimden daha az etkin olmasıydı. Bu arada kendisi Johnny Depp ile çalışmaktan büyük zevk almış ve eğer fırsat bulursa tekrar oynamayı çok isteyeceğini belirtmiş.

Görüldüğü üzere film ufak tefek sürprizler ve son derece güzel bir final bölümüyle sona erdi. Ancak serinin sona ermediği aşikar, zira Jack Sparrow “Gençlik Pınarını” bulmak için ufak bir sandalla yola çıktı bile! 3 filmde izleyiciyi sıkmayan yönetmen ve senaristler bakalım 4. filmde nasıl bir tutum içerisine girecekler. Ancak kadroda değişiklikler olacağı aşikar,şöyle ki Orlando Bloom ve Keira Knightley gibi genç oyuncuların, oynadıkları karakterlerin üzerlerine yapışmaması için eğer olursa bile bir sonraki filmde oynamayacakları dedikodusu etrafta yapılmakta ve bence gerçeklik payı yüksek bir dedikodu bu. Tabi Johnny Depp için durum çok farklı.

Kendisi oynadığı rolden son derece memnun ve bir sonraki filmde senaryoyu beğenmesi durumunda seve seve oynayacağını ifade etmiş bile. Bunun sebesi ise aralarında kendi çocuklarının da bulunduğu bir çok sinemaseverin belki de sadece kendisinin canlandırdığı Jack Sparrow karakteri (aralarında ben de varım) için bu seriyi takip etmesi. Bir diğer sebep de bu role çok iyi uyduğu, bu yüzden de canlandırmayı çok sevdiği içindir sanırım. Şöyle etraflıca bir düşününce Jack Sparrow karakterini filmden çekip aldığımızda cazibesinin büyük bir kısmını yitirdiğini görürüz. Peki, acaba cazibeyi oluşturan Jack Sparrow mu yoksa bu karakteri muhteşem bir şekilde oynayan Johnny Depp mi? Evet Jack Sparrow rolü ne kadar hınzır, neşeli, hazır cevap, nükteli, edepsiz, eğlendirici bir karakter olsa da, marifet ona bu nitelikleri çok iyi giydiren Johnny Depp’dedir. Bu role nedense daha iyi birisini kafamda canlandıramıyorum. Aslında Karayip Korsanları bu kadar yeni bir proje değil. Filmin senaristleri 1990’ların başında senaryolarını hayata geçirmek istediklerinde Steven Spielberg kendisiyle bir hayli ilgilenmiş ancak korsan filmlerinin tutmadığı bir dönemde bu riski üstüne alamamış. Arada oyuncu kadrosu bile konuşulmuş ve Sparrow karakteri için Bill Murray, Steve Martin ve Robin Williams’ın isimleri bile geçmiş. Düşününce bu 3 oyuncuyu da çok beğensem de iyi ki bu proje 90’larda hayata geçmemiş ve iyi ki Depp bu rolü almış demekten kendimi alıkoyamıyorum. Oyunculuğun hakkını son damlasına kadar (her filminde olduğu gibi) veren Depp rolün altından o kadar iyi kalkıyor ki, oynuyor mu yoksa yaşıyor mu demekten insan kendisini alıkoyamıyor. Depp, kendisinin bu karakteri canlandırıken yakın dostu Keith Richards’dan (The Rolling Stones’un kurucularından) ilham aldığını söylemiş ve şöyle devam etmiş:

“Keith, yıllardır hayran olduğum biri. Onu taklit etmek veya bir karakter çalışması olarak ele almak istemedim; sadece ona bir selam yollamak istedim, değerinin farkında olduğunu göstermek için. 18. yüzyıl korsanlarını ele alırken, onların ne kadar da rock yıldızları gibi olduğunu düşündüm ve hala yaşayan en büyük rock starı kim diye kendime sordum. Bence Keith Richars’tı.Keith’te biraz korsanlık da yok değil!”

Ayrıca Depp Keith’in 2. filmde oynamasını çok istemişse de kendisine 2. filmde senaryoda bir yer bulunamamıştı. Kısmet bu filmeymiş. Filme gidenler son bölümlerde Ketih Richards’ı da izleme fırsatı bulabilirler. Sparrow’un babası rolünde hem de elinde gitarı ile! Bu da ufak bir sürpriz sayılabilir.

Şahsım adına filmden sıkıldık diyenine rastlamasam da artık hikayenin uzamış olduğundan dolayı beğenmeyenler, bir sonraki filme gitmeyi düşünmeyenler mutlaka olacaktır. Ancak Johnny Depp’in olması şartı ile kısmetse bir sonraki filme de gitmeyi düşünüyorum. Bakalım zaman ne gösterecek. Son olarak şunu da ekleyeyim, bir filmde olmazsa olmazlardan olan müzik de fena kullanılmamış filmde. Aşağıdaki resimde görülen meşhur buluşma sahnesiyle başlayan ve filmin son bölümünde kullanılan müzik oldukça etkileyiciydi.

İzlemeyenlere iyi seyirler.

Kaynak:

https://www.imdb.com

Sinema Dergisi

comments powered by Disqus