Elveda Luciano Pavarotti
Kültür YaşamSanırım en popüler dönemini benim çocukluk yıllarımda yaşamıştı Pavarotti. Tenor veya opera denilince belki de bu yüzden ilk aklıma gelen kişi hep o olmuştur. İtalya’nın (tabi dünyanın da demek mümkün) opera tarihindeki Enrico Caruso’dan sonraki en meşhur ve büyük tenorunu bugün sabah saat 05:00 itibariyle kaybetmiş bulunmaktayız. Menajeri AP’ye gönderdiği sessiz sedasız e-postasıyla haberdar etmiş bizi. Ne tesadüfdür ki, ölüm haberini aldığımda hastanede beklemekteydim. İnsanlar TV izlerken arada haberler akıp geçiyordu. Hayatın karmaşası içerisinde kendisinin ölüm haberi verildi. Uzun zamandır pankreas kanseri ile mücadele eden bu büyük tenor artık mücadeleden vazgeçmişti.
Hayatı bir bakıma ilginçti diyebiliriz Pavarotti için. Fabrika işçisi bir anne ve fırıncı-müzisyen bir babanın çocuğu olarak İtalya’nın varoş bölgelerinden birinde dünyaya gelmiş. Yaklaşık 30 yaşına kadar bu büyük deha kendisindeki cevheri bir türlü dünyaya gösterme imkanı bulamamış. Bir ara tutulduğu futbol aşıkını annesinin ısrarları sonucu bırakmak zorunda kalmış. Okulda öğretmenlik yapmaya çalışmış ancak bunu da becerememiş. İnsanın iyiki de becerememiş diyesi geliyor zira kader onu bizim karşımıza o eşşiz kuvvetteki, pırıl pırıl sesiyle çıkartacakmış. İtiraf edeyim öyle operadan falan pek anlamam, ancak onu dinlerken nedense hep zevk almışımdır. Örneğin kendisinin Verdi’nin La Donna e Mobile yorumunu dinlerken gözlerini kapatıp, dinlerken bir yandan da orkestrayla beraber tempo tutmaya çalışan sanırım bir ben değilimdir. Ya da kendisi ile özdeşleşmiş ve sanırım asla ayrılmayacak olan Nessun Dorma aryasını dinlerken çivit mavisi göklerde pamuk beyazı bulutların arasında gezinirken, yüzüne ılık bahar rüzgârı vuruyormuş gibi hisseden yine bir ben değilimdir. Lucio Dalla’nın kendisinin yazmış olduğu Caruso’yu kendisinden bile daha iyi yorumlarken, hele hele
Te vojo bene assai
ma tanto tanto bene sai
e’ una catena ormai
che scioglie il sangue dint’e vene sai
satırlarını söylerken, “bu şekilde ifade etmek için, insanın aşkı mutlaka zirvede yaşaması lazım” diye düşünüp, aşkı iliklerine kadar hissedip, bir kere daha hayran olan da bir ben değilimdir.
Kısacası çok şey bırakıp gitti Pavarotti müzik seven duygusallara. Toprağın bol olsun büyük tenor…